26 Şubat 2011 Cumartesi

GİDEMEDİĞİM YERLERDE ARADIM KENDİMİ, TÜM KAYBOLUŞLARIM ARKAMDA KALMIŞTI OYSA

Dostlara...
           
            Sadece ellerimden gitmeyi göze alamadım, sahipsiz zamanlarımda... Başka her yerden, her şeyden gitmeyi düşündüm. Hatta gittim de.. Mesela gözlerimden gidebildim... Apaçık gördüklerimi hiç görmemişim gibi yapabildim çokça.. Kulaklarımdan da gittim kulak tıkayarak sessizliğe... Biraz daha zorlasam; beni “ tüm darbelerden koruyacağı ” yalanına kanarak taktığım, - gereksiz - “ onur zırhı ”nı bir kenara koyup, dilimden bile gidebilirdim belki, söylediğim ve söyleyeceğim tüm sözleri inkar ederek... Ama ellerimden gitmeyi bir türlü göze alamadım... İnançsız zamanlarımda sığındığım tek gerçeklik olduğundan belki.. Ya da şefkatli zamanlarımda paylaştığım tek destek.. Belki de sevme zamanlarımda parmak uçlarımdaki mutluluktu onu vazgeçilmez kılan... İnsan sahipsiz zamanlarında kaybolur ya hep... Ben sahipsiz zamanlarımda, her yerden, her şeyden gittim, bir ellerimden gidemedim nedense...
            Dünyayı bir savaş alanı, insanları da “ hayatta kalmak ” için savaşan varlıklar olarak tanımlamıştı zamanın birinde, filozofun biri... - Adını vermeye lüzum görmüyorum.- İnsanın amacı; “ hayatta kalmak ” olsaydı, tesbitinde haklı sayılabilirdi bu adını vermeye lüzum görmediğim “ filozof ”. Oysa insan, hayatta kalmak gibi masum bir amacın ardına gizlenip, hep “ elde etmek ” ten yana kullandı tercihini. “ Tarih ” in ise iki büyük yanılgısı oldu insanlık karşısında... Birincisi; her zaman tercihini “ elde etmek ” ten yana kullanan insanlığa yetinmeyi öğretebileceğini düşünmekti... İkincisi ise; - ki bu en büyük yanılgısıydı “Tarih” in - insanlara yetinmeyi savaşlarla öğretebileceğini düşünmesi... Tabi insanoğlu ne yetinmeyi öğrenebildi, ne de savaşmaktan vazgeçmeyi... “ Tarih ” beceremeyince, Tanrı öğretmeye çalıştı kullarına yetinmeyi.. Tanrının ise en büyük yanılgısı; kullarına yetinmeyi öğretirken, bir tanesiyle yetinmeyip, 4 kutsal kitap, 29 tane peygamber birden göndermesi oldu...
            Belki de şanssızlığım “ yetinmeyen insanlar zamanı ” nda yaşıyor olmamdı... Savaş koşullarına da kolay uyum sağladım hani... Bu “ elde etmek ” savaşında bir avuç eşkıyadan biri oldum, amacı “ elde etmek ” olmayıp “ hak etmek ” olan...Yetinmedim.. Yetinmedik.. Ne de olsa “yetinmeyen insanlar zamanında” ilk önce yetinmemeyi öğreniyor insan.. Ama istediğimiz hak olan oldu her zaman.. “ İyinin ”, neden “ daha iyi ” olamayacağını sorguladık düşünme zamanlarımızda...
            Biz.. bu “ elde etmek ” savaşında, amacı “ elde etmek ” olmayıp “ hak etmek ” olan bir avuç eşkıya... Yetinmeyi hiç bilmedik... Asla yetinmedik, bir çocuğun mutlu zamanlarındaki bakışlarıyla.. Asla yetinmedik, bir köy öğretmeninin samimi zamanlarındaki sıcak gülümseyişiyle.. Asla yetinmedik, bir annenin umutlu zamanlarındaki içten teşekkürüyle...
            Biz.. bu “ elde etmek ” savaşında, amacı “ elde etmek ” olmayıp “ hak etmek ” olan bir avuç eşkıya... Yetinmeyi hiç bilmedik... Yetinemedik öğrenme zamanlarında, bildiklerimizle.. Yetinemedik isyan zamanlarında, avazımız çıktığı kadar bağırmalarımızla...
            Biz.. bu “ elde etmek ” savaşında, amacı “ elde etmek ” olmayıp “ hak etmek ” olan bir avuç eşkıya... Yetinmeyi hiç bilmedik... Önümüze atılanlarla asla yetinmedik.. Yetinmedik kendini büyük sanan küçüklerin, faşist tehditleriyle.. Yetinmedik sorgularla, soruşturmalarla, dilekçelerle...
            İnsan sahipsiz zamanlarında kaybolur ya hep.. Sahipsiz zamanlarımızda sahip çıktık birbirimize.. Birlikte kaybolduk doğunun en ücra kasabasında, “ büyüklerimiz ” in adını söylemeye bile üşendiği, bir köy okulunda.. Birlikte kaybolduk ülkenin başşehrinde, buz gibi bir salonun kürsüsünde.. Birlikte kaybolduk meydanlarda, milyonların arasında...
            Hiç gitmediğim yerlerde aradım kendimi hep, tüm kayboluşlarım arkamda kalmıştı oysa... Deli gibi biliyordum nerede kaybolduğumu, kimlerle kaybolduğumu.. Ama “ gitmek ” vakti gelmişti bir kere... Kendimi aramaya devam etmeliydim, henüz gitmediğim yerlerde, avucumda kurtarabildiklerimle...

            Dedim ya; bir ellerimden gidemem ben.. ayrılık zamanlarımda, bu “savaş alanı” ndan kurtarabildiklerimi tuttuğum, onlara sımsıkı sarıldığım ellerimden...



                                                                    Yusuf DEMİRTAŞ – 27.01.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder