11 Şubat 2012 Cumartesi

"SON" ÖYKÜLERİ - 2

YÜRÜYORUM…

Yürüyorum… Saat, bilmediğim bir gecenin bilmem kaçı, bilmediğim bir yer… Bilmediğim ağaçlar var etrafımda, bilmediğim kuş sesleri duyuyorum. Yer yer kesliliyor kuş sesleri, ayak seslerimi duyuyorum bu sefer..onları da bilmiyorum. Yeni aldığım ayakkabılardan olsa gerek, bilmediğim bir dükkandan almıştım çünkü… Kasadaki kız bilmediğim bir ifadeyle bakmıştı suratıma ve bilmediğim bir kağıttan bozma, tükettikçe -güya- doğayı koruyan poşetlere koymuştu aldıklarımı. Ayakkabı dışında ne almıştım bilmiyorum. Buz gibi gecenin bilmem kaçında neden o kasiyer kızın boş gözlerini hatırladım, onu hiç bilmiyorum. Oysa hatırlanacak başka güzel gözler de vardı..yeşil olanlar özellikle… Yolun karşısında, karanlığın içinden beliren iki beden görüyorum..yeşil mont var birinin üstünde, ötekindeyse belli belirsiz bir kamburluk. Bana doğru yaklaşıyorlar… Bir an mutlu oluyorum o yolda yalnız yürümediğime, yalnız yürümek için çıkmıştım halbuki... Tam elimi uzatıyorum “merhaba” diyeceğim, görmezden geliyor beni yeşil montlu..öbürüyse zaten kambur. Bir şeyler konuşuyorlar aralarında yanımdan geçerlerken, uzaklaşıyorlar benden... Ne konuştuklarınıysa.. bilmiyorum. En çok da bunu sevmiyorum, bir kadının gitmesi dışında (gerçi onlar da bilmediğim bir dili konuşarak gidiyorlar hep). Bilmeyebilirim diyorum geceyi… Bilmeyebilirim saati, ağaçları, kuş seslerini… hatta kendi ayaklarımın seslerini bile bilmeyebilirim. Tanımadığım bir kasiyer kızın ifadesindeki anlamsızlığı zaten bilmek zorunda bile değilim. Ama bilmek istiyorum, saçma sapan bir gecede, yanımdan geçen biri yeşil montlu öbürü hafif kambur iki kişinin, tam da o an, yani tam yanımdan geçerlerken, birbirlerine ne söylediklerini. Kambur olanın neye güldüğünü bilmek istiyorum. Neden bir çift yeşil gözün, hatırlanmasa bile o buz gibi gecede içimi ısıtmaya yettiğini bilmek istiyorum. Yürüyorum..ama nereye gittiğimi bilmiyorum… -SON-


Yusuf Demirtaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder