24 Ağustos 2012 Cuma

"SON" ÖYKÜLERİ - 3

TANIKTIR…

Tanıktır büyüyüşüme -bu- acemi öykücünün (güvenmiyorum, acemi kalacak muhtemelen) “ışıksızlıkta” yazdığı -bu- öykü benzeri şiir, şiir benzeri -bu- öykü… Az “ışıklı” bir tren istasyonunda yirmiüç dakika daha bekleyebilmek için kasten kaçırdığım, bana ergenliğimin otomatik kapısız yolculuklarını hatırlatan, şimdilerde içinde envaiçeşit elektronik cihaz (ve hala korkulu yüzler) barındıran banliyö trenleri tanıktır. Mesela o -hep- önünde durduğum gazete satmayan büfe ve -hep- sağ çaprazımda kalan -hep- yere bakan, aslında hiç bana bakmayan uzun siyah saçlı kız tanıktır. Çok uğraşıp aynı vagona binelim diye, kimi zaman fren noktasını kaçıran “huzursuz” makinistler yüzünden aramıza giren hava boşluğunun hayal kırıklığı tanıktır. Kaç kez aşık oldum bilmiyorum yeterince “karanlık” vagonlarda, o sürekli vagonun bitiş noktasında, arkasını demir soğukluğa yaslayan ve asla başını kaldırmayan uzun siyah saçlı kıza… Ve tabi unutmadan..istasyon merdivenlerinin bitiminde yeri değişmeyen, nacar sponsorluğunda “devlet güvenilirliğini” simgeleyen koca yuvarlak demir yolları saati tanıktır büyüyüşüme ve şimdi söyleyeceklerime…

-Çok- yolculuk ettim -çok- araçla ancak -çok- “huzursuz” havası olan az “ışıklı” tren istasyonları ve başını aslında hiç kaldırmayan bir kıza aşık olabilecek kadar “karanlık” vagonlar sorumludur bencil romantikliğimden… O kadar -fazla- gitmiş olmalıyım ki bir yerlerden, en sonunda dönecek o kadar da -fazla- bir yer bulamamanın ve her yere -fazla- gelmenin ağırlığı sebeptir gereksiz gerçekçiliğime…

O uzun siyah saçlı, gözlerini bir türlü göremediğim kız öğretti bana yarım kalmışlığı, hayal kurmayı ve tabi ki ergence platonik aşkın, eve varır varmaz, su sesiyle karışık şehvetini… Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masallarda -sürekli- var olanı arayandım büyürken..muhtemelen bu yüzden yetinmeyi bilmedim. Otomatik kapısız ve yetersiz “ışıklı” bir trenin ısrarla en arkasına geçen ve -sürekli- yere bakan bir çift gözü görebilmek ümidiyle, kimsenin tercih etmediği o ters giden koltuğa oturan ve -sürekli- bir şeylerin kendinden uzaklaşmasını seyredendim büyürken..muhtemelen bu yüzden yaklaşmayı da bilmedim. -Aynı- gazete satmayan büfenin önünde, -aynı- uzun siyah saçlı kızla, -aynı- otomatik kapısız yolculuğu bekleyendim ben..ihtimaldir ki, bu yüzden de vazgeçmeyi bilmedim kesin saydığım kendi doğrumdan…

Tanıktır büyüyüşüme –uzun zaman sonra- hala az “ışıklı” bu tren istasyonunda beklediğim otomatik kapılı yolculuk ve envaiçeşit elektronik cihazlı, yeterince “aydınlık” banliyö vagonu… Tam önünde durduğum artık gazete satan büfe ve sağ çaprazımdaki uzun siyah saçlı, koyu kahverengi gözleri olan kız tanıktır…

Koyu kahverengi gözleri olan kız… Tanıktır… -SON-


Yusuf Demirtaş